My Destiny

 
registro: 16/05/2012
Pontos90mais
Próximo nível: 
Pontos necessários: 110
Último jogo

İmkânsızım Olma…

Bana bir şeyler söyle cennetinden,
İnanmam güç olsa da duyarım ben sesini. 
Gir rüyalarıma sakın çıkma, 
Düşlere gömüleyim hayalinle şiirler büyüteyim içimde 
Acılarımın öğütüldüğü bir gecede, kalemim küskünken şiirlere 
Yazabilmem için ben seni.
Razıyım, uçuk kaçık küçücük bir yalan dahi olsa, 
Ama ne olur bir şeyler söyle çekinme hadi...

Bağır! Haykır! Konuş! 
Değsin dudakların, seni anlattığım cümlelere, 
Bakışlarını sür, ıslak kirpiklerime, 
Lacivert elbisesini çıkartsın gökyüzü, 
Rüzgârın resmini çizeyim işte o anda ben 
Avuçlarımdaki bir tutam umutla ve 
Sana ait tüm gülüşleri göreyim saklı kalmış, sararmış bir albümde... 

Masallara inanmasam da artık, olsun sakın susma, 
Anlat, bir masal daha anlat, 
Konuş, cennet bahçeleri vaat edemesen de, 
Ben cehennemde bile razıyken yanmaya, senin ateşinle. 
Bakışların, Temmuz sıcağında kalmasın, masalları dağıt mevsimlere,
Yeniden doğsun sevdamız hiç ilerlemesin saatler 
Sözlerimiz ten’de birleşsin yıldızlar yağsın geceye.

Ve sen gittin.... 
Sen bilmezsin yokluğunda, nasıl acılarla yoğrulduğumu 
Geceleri nasıl saydığımı yıldızları, 
Dalımdaki son yaprakla nasıl savrulduğumu 
Geçmek bilmeyen zamanlarda, 
Yüreğimdeki depremlerde nasıl yıkıldığımı... 
Sen bilmezsin rüyalarıma girdiğinde, 
Senli anılarda nasıl yaşadığımı.

Ah bir geri gelebilsen de, 
Okyanuslara sığmaz acılarımı dindirsen.
Gözleri bağlı KARDELENLERİ yastığımın üzerine sersen 
Nem tutmuş yüreğimin suskunluğuna son verebilsen. 
Ve ben sevdiğimi söyleyebilsem seni bir kez daha, 
Gece sessizliğimi emzirirken lal olmadan dillerimiz 
Sensizliğin damarlarından akmadan lavlar 
Gümüş yıldızlarla mutluluk yağdırsan dünyama, pembe bulutlardan 
Sonra ellerimden tutup uçurabilsen gökkuşağına. 

Hadi susma, bir yalan daha söyle son kez; 
Denizlerin dalgalarını anlat arabesk köpükler vururken kıyıya, 
Şarkılar mırıldan hüzzam makamında kulağıma. 
Yıkma düşlerimi ne olur, 
En kırılgan anlarımda bile severken hala ben seni, 
İmkânsızım olma… Konuş ne olur susma. 
Bir gün güneş batacak,anılarım dün olacak ve ben o gün savrulmuş duygularımla
Ve en suskun halimle sadece seni, seni yaşayacağım.
 

Emine Tokgöz

https://www.youtube.com/watch?v=KyEuEBLgWQw


 










Bende Seniiii :))

https://www.youtube.com/watch?v=BsCvz_pDCAA

Ağlayanı Güldürebilmek,
Ağlayanla Ağlamaktan
Daha Değerliymiş..
Gözyaşımı Kahkahaya
Çevirdiğinde Anladım.
n38.gif

Hatirlamayanlara...


Barış Manço Fransa'da bir televizyon kanalının canlı yayınına konuktur.
Küstah bir spiker vardır ve Barış Manço ile dalga geçmektedir. Sürekli, " İşte Türk, yani barbar, vahşi vs... "
demektedir...

Barış Manço daha fazla dayanamaz ve spikere

" Yanınızda kâğıt para var mı? " diye sorar!

Bu soruya spiker şaşırır ve

" Evet var ama n'olacak " der.

Barış Manço ısrar edince spiker cebindeki kâğıt paraları çıkartır.

Bu olaydan az önce Barış Manço canlı yayında "Anahtar" adlı şarkısını söylemiştir. Bu şarkının bir bölümü şöyledir:

" Beş Akif- bir Saat Kulesi, iki Kule-bir Fatih, beş Fatih-birMevlana,
İki Mevlana-bir Sinan" (Barış Manço / Anahtar şarkısı / Darısı Başınıza Albümü / 1992).

Bu şarkı bir matematik sorusudur ve şarkıda adı geçen kişiler o dönemdeki Türk parası olan banknotların arkasında fotoğrafı olan kişilerdir...

Barış Manço spikere sorar:

" Bu paranızda fotoğrafı olan kişi kim? "

Spiker: "General ."

Barış Manço diğer paralardaki fotoğrafları olan kişileri de sorar, spikerin verdiği cevaplar hep aynıdır,

"General, Amiral, "Komutan" Spikerin bu "falanca
General, falanca Amiral, falanca Komutan" cevabından sonra, bu sefer de Barış Manço cebinden Türk paralarını çıkarır...

Barış Manço der ki:

Bu parada fotoğrafı olan kişi Mehmet Akif Ersoy'dur. Şairdir...

Bu fotoğraftaki kişi Mevlana'dır. Düşünürdür...

Bu paradaki fotoğrafı olan kişi Fatih Sultan Mehmet'dir. Adaletin sembolüdür...

Bu paradaki kişi ise Atatürk'tür. "Yurtta barış, dünyada barış" diyen kişidir. Bizim paralarımız bunlar. Biz Türkler ince ruhlu,
kibar, medeni insanlar olduğumuz için paralarımızın arkasına
şairlerimizin, düşünürlerimizin, bilim adamalarımızın fotoğraflarını bastık...

Siz Fransızlar kendiniz barbar, vahşi olduğunuz için paralarınızın arkasına hep savaş Adamlarının
fotoğraflarını basmışsınız!" der...

Barış Manço'nun bu müthiş cevabından sonra televizyon yöneticileri Canlı yayını keserler ve spikeri yayından alırlar,
başka bir spiker yerine gelir ve canlı yayın yeniden başlar, yeni spiker Barış Manço'dan ve Türklerden özür diler..

NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

https://www.youtube.com/watch?v=1lXORQQIbEQ





2014 YILI

Acilarimizla, Sevinclerimizle Geride Kalacak. 2015 Daha Fazla Umut,Daha Fazla Sevinc, Daha Fazla Mutluluk Getirsin. Yasaminizda Güzel Yillar, Mutlu Yarinlar, Gercek Dostluklar Hep Sizin Olsun. Yeni Yilin Size Ve Tüm Sevdiklerinize Saglik, Mutluluk, Nese, Basari, Bol Kazanc, Sevgi Ve Huzur Getirmesini Dilerim.
Kendim Icinde Yeni Yilda, Artik Zararli Dostum Sigaradan Kurtulmayi Diliyorum. n4.gif
Nice Mutlu Senelere...
Arkadaslarima Selamlar, Saygilar, Sevgiler... n38.gif






Özledim...

https://www.youtube.com/watch?v=jar7ZFyjh_I

Ayrılık yüreğimi karıncalandırıyor nicedir... 
Beynimi uyuşturuyor özlemin... 
Çok sık birlikte olmasak bile benimle olduğunu bilmenin bunca yıl 
içimi nasıl ısıttığını yeni yeni anlıyorum. 
Yokluğun, hatırlandıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp 
sürekli bir boşluğa dönüşüyor. 
Sabahlara seni okşayarak başlamaları, akşamları her işi bir kenara koyup 
seninle baş başa karşılamaları özlüyorum; oynaşmalarımızı, 
yürüyüşlerimizi, sevimli haşarılığını, çocuksu küskünlüğünü... 
Nasıl da serttin başkalarına karşı beni savunurken; ve ne yumuşak, 
bir çift kısık gözle kendini ellerimin okşayışına bırakırken... 
Ya da kolyeni çözdüğümde kollarıma atlarken... 
Hasta olduğunda, o korkunç kriz gecelerinde günler, 
geceler boyu nöbet tuttuk başında... O şen kahkahalarına 
yeniden kavuşabilmek için sessiz dualar ederek... 
"Atlattı" müjdesini kutlarken yorgun bedenindeki yaraları okşayarak, 
doktorun böldü sevincimizi: "Yaşayamaz artık bu evde... 
Yüksek binalar ve beton duvarların gri kentinde" dedi, 
"O gitmeli... Ve kendine yeni bir hayat çizmeli..." 
Bilsen ne zor, gitmen gerektiğini bile bile "Kal" demek sana... 
Ne zor, senin için ebedi mutluluğun beni unutmandan geçtiğini bilmek... 
Gitmeni asla istemediğim halde, buna mecbur olduğumuzu görmek 
ve sana bunları söyleyemeden "Git artık" demek... 
"Beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk kavuşacaksın 
mutluluğa" demek sana ne zor... 
Sesimi, kokumu çekip alıvermek beyninden, 
sesin, kokun hala beynimdeyken... 
Seni görmemek ve belki yıllar sonra karşılaştığımızda 
bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden... 
Yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek... 
Ve sonra kendi ellerimle bindirip seni yabancı bir arabanın 
arka koltuğuna, birlikte güneşlendiğimiz onca yazı, 
yan yana titreştiğimiz onca kışı, paylaştığımız bunca acıyı, 
onca kahkahayı ve bütün o uzak yeşillikleri katıp yorgun bedeninin yanına, 
arkadan pişmanlık gözyaşları dökmek ne zor... 
Ne zor hiç tanımadan seni emanet ettiğim bir şoföre "Hızla 
uzaklaş buradan ve gidebileceğin kadar uzağa git" demek... 
Yokluğunu beklemek, ne zor... 
Bunları düşündükçe, şu anda uzaklarda bir yerlerde 
üşüdüğünü sezinleyerek panikliyorum. Bütün engelleri aşıp, 
terk edilmiş caddeleri, kimsesiz sokakları, yalnız bulvarları arşınlayarak 
sana ulaşmak, sessizce başını okşamak, kulağına sevgi sözcükleri fısıldamak 
ve yavaşça üzerini örtmek geliyor içimden... 
Paylaştığımız bir mazinin, yitirdiğimiz bir geleceğe 
dönüşmesinden hicran duyuyorum. 
Gizli gizli hüzünlendiğim akşamlardan birinde, 
terk etmişlere özgü bir terk edilme korkusunu da 
yüreğimin derinliklerinde duyarak sana koşmak, 
yaptıklarım ve daha çok da yapamadıklarım için özür dilemek 
ve "Dön bebeğim" demek istiyorum: 
"Geri dön... Kulüben seni bekliyor..."


_Can Yücel_